Arama yaptığınız metin en az 3 karakter olmalıdır.
Örnek: Modernizm, Söyleşi, Mimarlar Konuşuyor

Fields kurucuları Eren ve Mevce Çıracı ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide ofisin farklı disiplinleri tek çatı altında toplayan işleri ve yurtdışı deneyimleri çerçevesinde, durdukları noktada nasıl bir mimarlık ortamı gördükleri hakkında konuştuk.

Ezgi Tezcan: Nasıl kuruldu Fields, hikayesini anlatır mısınız?

Eren Çıracı:Aslında şöyle başladı: Biz Londra’daydık Mevce ile birlikte; ben Zaha Hadid Architects’te çalışıyordum, Mevce de Ross Lovegrove'daydı. Uzun bir süre orada geçirdikten sonra kendimiz bir şeyler yapalım dedik ve o esnada da İstanbul’a dönüp ofisi kurduk.

Mevce Çıracı: Orada hep konuştuğumuz ve buraya geldiğimizde yapmak istediğimiz şey, iki disiplini bir araya getirmekti. Tasarımdaki güncel bakış açısı da biraz öyle, değil mi? Mimarlar moda tasarımına da el atıyorlar, grafik tasarımcı mobilya yapabiliyor. Disiplinlerarası sınırların kalkması söz konusu ve bu çok heyecan verici bir durum. Özellikle de ileri teknoloji bunu sağlıyor. Biz de, endüstriyel tasarım ölçeğini bir mimarın bakış açısından ele almak ya da bir binayı obje olarak düşünmek nasıl olur diye aramızda hep tartışırdık. Ve ofisi de, sadece mimari işlerle tanımlamak yerine bu disiplinleri benzer bir bakış açısıyla bir araya getirerek daha geniş yelpazede çalışmak üzere kurguladık. Benzer dilde çalışan iki tasarımcının anlaşması zor olmuyor. Sonuçta da “Biz bunu yaparız.” dedik ve kendimize güvendik. Üç buçuk senedir Türkiye'deyiz ve beş benzemez iş yapıyoruz. Çalıştığımız ölçek bir parfüm şişesinden bir fabrikaya kadar değişebiliyor.

Eren Çıracı: Şimdiye kadar aşağı yukarı çalışabileceğimiz her farklı ölçekte çalıştık. Parfüm şişesi de tasarladık, iç mekan projesi de yaptık, binalar da yaptık. Farklı projeleri birlikte, ortak bir gözle yürütüyoruz. Binaları ben tasarlarım, parfüm şişelerini Mevce yapar gibi çok net bir ayrım yok. Tabi ki birbirimizden bağımsız olarak yaptığımız şeyler olmak durumda, ama sürecin önemli bir kısmında birlikte düşünüp, birlikte karar veriyoruz.

Ezgi Tezcan: Farklı disiplinleri birleştiren bir izleyiş içinde hareket ederken iki alan arasındaki bilgi akışı nasıl işliyor ve kullanıcı deneyimi nasıl bir yere oturuyor?

Eren Çıracı: Kullanıcı deneyimi açısından, parfüm şişesinde birebir dokunmakla ilgili bir şey var. Mimarlık açısındansa biraz daha farklı bir durum söz konusu. Mekanın içinde olmak ve mekanla ilişki kurmak ve tabi bir yandan da mekanda objelerin kendi aralarındaki ilişkiyi kurgulamak, üzerinde çokça düşündüğümüz konular. Mühim olan, bir mekan tasarlayıp içine objeler yerleştirmek değil de objeler ve mekan kullanıma dayalı olarak birbirini nasıl şekillendirecek, bunu sorgulamak. Mekan ve içindeki objeler birbirinden ayrı çalışabilecek şeyler değiller bu nedenle benzer bir tasarım dilini taşıyor olmalılar. Dolayısıyla bazen bir masaya odaklanıyoruz ve mekanı onun etrafında şekillendiriyoruz ya da tam tersi, mimari bir fikre objeler nasıl ayak uyduracak, bunu düşünüyoruz. Bir objenin ufacık bir detayı kimi zaman bir proje için çıkış noktası olabiliyor ve bunu daha büyük ölçeklere nasıl taşıyacağımızı araştırıyoruz.

Mevce Çıracı: Ölçek küçüldüğünde toleranslar baya düşüyor. Örneğimiz parfüm şişesi olsun: Şişe ve kapağı nasıl bir araya gelecek? İlk bakışta algılanacak net bir ayrımdan ziyade, bunlar heykelsi bir bütünlük içinde nasıl birlikte işleyecek? O noktada diyoruz ki şişedeki cam detay kapakta da devam etsin; ama cam kapağı endüstriyel olarak üretmek çok zor, o halde reflektif indeksi cam kadar kuvvetli olan bir plastik seçiyoruz ve kozmetik endüstrisinde zaten kullanılan bir tür plastik malzemeye ulaşıyoruz. Bu sayede şişe ve kapağının bütüncül görünmesi sağlayıp hayalimizi doğrulayan ürüne ulaşıyoruz. Bu mekan ölçeğinde de uygulanabilecek bir düşünce.

Eren Çıracı: Ölçekler arasında süreklilikler olabiliyor. Parfüm şişesindeki ilişkinin bir benzeri Üçgen CNC Fabrikası'nda da vardı. Gözlemlediğimiz kadarıyla herhangi bir fabrika projesi, üretim alanları ve ondan bağımsız olarak tasarlanan idari birimlerden meydana geliyor. Dedik ki parfüm şişesine benzer bir yaklaşımla idari binanın ve üretim alanlarının tek bir kütle içinde eritildiği bir tasarım yapabiliriz.

Mevce Çıracı: İlk bakışta “Burası üretim alanı, burası da idari bina çünkü zaten öyle görünüyor.” demek yerine tek bir kütleye bakıyoruz, ama bu kütle kendi içinde farklı fonksiyonel bölümlere ayrılıyor. Bir objeye ya da binaya böyle bakabildiğimiz gibi iç mekana da benzer şekilde bakabiliriz. Kabuğu ayrı bir parça gibi ele almak değil de, onun içindeki tüm parçalarla birlikte bir bütün olduğunu düşünmek gibi.

Ezgi Tezcan: Peki uluslararası deneyimlerinizle şekillenen bir pencereden baktığınızda nasıl bir mimarlık ve tasarım ortamı görüyorsunuz? Kıyaslama yaparsanız, büyük farklar var mı?

Eren Çıracı: Bence Türkiye’de mimarlık ortamı giderek uluslararası bir hal alıyor. Bunu sadece uluslararası büyük firmaların gelip burada iş yapması açısından da ele almamak lazım. Daha çok bizim gibi yurtdışında tecrübesi olan; gerek okumuş gerek bir süre çalışmış ve sonrasında Türkiye’ye gelmiş genç bir gruptan söz ediyorum. Ve bu genç grup homojen değil; herkesin ilgilendiği farklı konular var. O bakımdan giderek daha heyecanlı bir ortam sunuyor Türkiye ve ben bu anlamda umutluyum. Hatta bir on sene sonrasında daha da iyi olacağını düşünüyorum.

Mevce Çıracı: Şimdiye kadar bizi besleyebildi aslında ortam. Şu açıdan da heyecanlı: Yaptığımız işin karşılığını alabiliyoruz. Bizim gibi olan, aynı dili konuşabildiğimiz genç ofisler var, sayıları da artıyor. Üretim var her şeyden önce ve bu çok büyük bir avantaj, özellikle de endüstriyel tasarım alanında. Hala endüstrinin şehrin sınırları dışına çıkmadığı bir yerdeyiz. Endüstriyle direk ulaşım sağlıyoruz ve üretimi takip edebiliyoruz. Çoğu zaman düşünülenin tersine, üretim alanında deneyimli, işini iyi yapan ve dünyada güncel bir yerde konumlanan üreticiler var. Sadece bunun iyi değerlendirilebilmesi gerekiyor ve o da bence zaman içinde çok ilginç sonuçlar doğuracak, güzel projeler göreceğiz genç ofislerden.

Eren Çıracı: Türkiye giderek yeniliğe açık bir hal alıyor. Bu yeni jenerasyonun bakış açısıyla da ilgili olabilir. Ama yurtdışındakiyle kıyaslandığında sektör olarak tabi ki ciddi farklar var. Avrupa’da ve Amerika’da yapı sektörü her şeyden önce teknolojik anlamda çok ileride. Daha yüksek teknolojili binalar yapabiliyor ki bu tasarımın önünü açıyor; daha özgür oluyorsunuz, tasarlananın yapılabilirliği daha az dert oluyor buraya kıyasla, ama bu da zamanla ilerleyecek bir şey. Bu sadece yapı sektörüne özel de değil, elektronik ya da tekstilde de ki bunu çoğaltmak mümkün, durum farklı değil.

Mevce Çıracı: Bir de ofis yapılarıyla ilgili, burada henüz oluşmadı ki bu şehirden de kaynaklanıyor, dünyanın çok farklı yerlerinden gelen insanların buluştuğu ortak bir nokta oluyor, Londra gibi bir şehirdeki ofisler. Her milletten ve farklı eğitimlerden geçmiş ama ortak ilgi alanına sahip kişilerle birlikte çalışma fırsatı buluyorsunuz. Benim gördüğüm en büyük fark buranın çok daha lokal olması.

Eren Çıracı: Türkiye haliyle daha homojen bir yer ama Londra ve New York çok özel örnekler. O şehirlerde mimarlık ve tasarım kültürünün daha canlı olması çok farklı geçmişlerden gelen çok fazla insan olmasıyla alakalı. Ama Türkiye de giderek daha canlı olacak. Tasarım konusu dahi son on yıldır gündemde ve giderek daha pozitif algılanmaya başladı. O yüzden iyi olacağını düşünüyorum.

Ezgi Tezcan: Tasarım eğitimi alanında da aktif rol alıyorsunuz. Eğitim ve profesyonel hayat arasında nasıl bir ilişki var sizce?

Eren Çıracı: Bizim açımızdan eğitim ayağı çok önemli, çünkü insanı zinde tutan bir tarafı var. Mimarlık ve tasarım alanındaki gündemi takip etmeyi ve o konuda kafa yormayı sağlıyor. Profesyonel hayatın içinde insan buna her zaman yer bulamayabiliyor. Ama birçok şeyi okulda tartışmak, öğrenci projeleri üzerinden bazı fikirler geliştirmek mümkün. Orada düşündüğümüz şeyleri profesyonel hayatta deneme şansımız da oluyor. O yüzden bu ikisi, çok ayırabileceğimiz şeyler değil. Akademi düşünsel süreci devam ettirebilmek için gerekli. Ve bunu tek taraflı bir bilgi akışı olarak görmek yerine birlikte bir şeyleri keşfetmeye çalışmak bizim için çok önemli.

Mevce Çıracı: Neticede bu karşılıklı bir ilişki. Tasarım okumaya yeni başlamış öğrenciler için de çok avantajlı bir durum bu. Aktif olarak üretim yapan ofislerden birilerinin gelip derse giriyor olması, onlarla iletişim kurması, öğrencileri de işin gerçek tarafına bağlıyor. Bir şekilde kavramsal olarak bazı fikirleri geliştirmek üzerine duruluyor akademide ama bir taraftan da ofislerle sürekli iletişim haline olabiliyor öğrenciler. Bu anlamda bir eğitim kurumunun da buna açık olması çok önemli. Sabit ve tam zamanlı değerli öğretim üyelerinin yanı sıra, bunu yarı zamanlı yapabilecek genç ofislere yer vermeleri çok olumlu. Bir de her şeyden öte okul çok zevkli açıkçası. Eren mimari tasarım stüdyosunda, benim verdiğim Malzeme ve Üretim stüdyosuysa teknik bir stüdyo. Ama konu malzeme ve üretim olunca, Türkiye’de de az önce de söylediğim gibi üreticiler olduğu için çok heyecanlı bir derse dönüşebiliyor. Çünkü üretim tesislerini ziyaret ediyoruz, bazı fikirlerin denenme şansı da oluyor bu üreticiler sayesinde ve öğrenciler üretimle birebir ilişki kuruyor. Bizim de İstanbul’da üretim anlamında ne var diye daha fazla araştırma şansımız oluyor ve bu direkt olarak projelerimize yansıyor. Okul olmasaydı, üretim anlamında neler oluyor diye bakmaya bu denli fırsatımız olmazdı. Böyle pratik dönüşleri oluyor diyebiliriz.

Eren Çıracı: Bir de geçen yaz, Tansel Korkmaz’ın davetiyle Antalya Mimarlık Bienali’ne katılmıştık. Bu gibi deneyimleri de akademiyle birlikte ele alıyoruz. Oradaki gerçekleştirdiğimiz çalışma, bizim hala üzerinde düşünmeye devam ettiğimiz bir şey. Profesyonel işlerde de onu geliştirip kullanmak istiyoruz.

Ezgi Tezcan: İleride Fields nerede olacak peki?

Eren Çıracı: O ne kadar kontrolümüz altında, çok emin değilim açıkçası. Tabi ki hayallerimiz var ama ne kadarı gerçek olacak bunu kestirmek zor. Öncelikle portfolyomuzu daha farklı projelerle geliştirmek istiyoruz. İki endüstri yapısı üzerinde çalışıyoruz, ikisi de inşa halinde ve haliyle daha farklı konularda da çalışmak istiyoruz: konut ya da kültür yapıları olabilir. Farklı konular ele almak ve bütün farklılıklar arasında ortak bir tema oluşturmak istiyoruz.

Mevce Çıracı: Bize en çok heyecan veren, o yelpazenin gitgide genişlemesi. Sırf endüstriyel tasarımda dahi o kadar çok konu var ki. Mesela bazen kendi aramızda “Mücevher dükkanı tasarlasak çok güzel olmaz mı?” ya da “Kozmetik paketleme alanı yapsak nasıl olur?”, “Acaba takı tasarımı yapar mıyız?” gibi şeyler konuşuyoruz.

Bu Ayın Bülteninden

ff79e9f7aa27e6e68cf777b2fde298a3 (1)
Proje

Sporun Kamusallığı

Amerikan kültüründe önemli bir yeri olan beysbol, sahalarıyla toplumsal yaşamı da canlı tutuyor. Saint Paul kentinin Lowertown bölgesinde inşa edilen CHS Field da kamusal alanlarıyla öne çıkıyor. Snow Kreilich Architects tarafından tasarlanan stat, kentsel doku içinde yerleştiği alanı, canlı bir toplanma noktasına dönüştürüyor.

İncele Angle Right