Arama yaptığınız metin en az 3 karakter olmalıdır.
Örnek: Modernizm, Söyleşi, Mimarlar Konuşuyor

Müşterek Üretim Süreçleri

Buda Mimarlık ortakları Burak Pelenk ve Eda Yazkurt Pelenk ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide ekibin mimarlık ortamına ve eğitime yönelik görüşlerini konuştuk.

Ezgi Tezcan: Öncelikle Buda Mimarlık'ın hikayesinden başlayalım. Ofisin kurulma sürecini ve iş yapma modelini paylaşır mısınız?

Burak Pelenk: Mimarlık mesleğini kendi ofisinde yürütme hayalinin belki de mimarlık fakültesinin ilk günlerinde bünyeye işleyen bir virüs gibi olduğunu düşünüyorum. Meslek hayatının belli anlarında bu virüs aktive olabiliyor. Benim için de bu kırılma 2010 yılında İzmir Opera Binası yarışmasında 2.tura geçtiğim zaman oldu. Öncesinde yaklaşık 7-8 sene boyunca farklı ofislerde iş tecrübesi edinmiştim ve o sırada Almanya’da çalışmaktaydım ve devam edip etmeme kararı almak üzereyken yarışma ile birlikte mesleğe kendi ofisimi kurarak devam etme kararı aldım. İki sene kadar farklı arkadaşlar ile ortaklık denemelerimiz oldu. Bu süreçte karşıma çıkan ilginç bir proje için Venezula’da bir sene çalıştım. Bu macera sonucunda tekrar Türkiye’ye dönerek kendi yapılanmam için çalışmaya, bir yandan da yarışmalara katılmaya başladım. Ve 2013 yılında Çerkes Lösev Doğal Yaşam Merkezi yarışmasında kazandığımız birincilik ödülü ile bu yapılanmanın maddi ve manevi olarak alt yapısı oluşmuş oldu. 2016 yılı itibari ile Eda’nın da katılımı ile ofisimiz bugünkü halini aldı.

Eda Yazkurt Pelenk: Mimarlık eğitimim sırasında okulumuza dışarıdan eğitim veren ekip içerisinde yer alan Emre Arolat ile mimarlık kavramına bakışımın değişmesi ile, bir yandan EAA bünyesinde hem eğitim hem de pratik olarak çok hızla gelişme şansı bularak profesyonel hayata giriş yaptım. Uzun yıllar mimari kalitesi ve başarısı çok yüksek ofislerde çalıştıktan sonra 2016 yılında Buda Mimarlık bünyesine katıldım. İş yapma biçimimiz aslında modelden çok bir mesleki heyecan ve tutkudan oluşuyor. Örneğin, Lösev ile aldığımız birincilik gerçek anlamda bu tutkunun bir sonucu. Hiçbir mesleki plan ya da amaç barındırmadan kendimizi yarışma konusunun içinde bulmamızın ve sonucunda aldığımız birinciliğin bu modeli desteklediğini düşünüyoruz. Büyük ofislerde çalışılan projelerin konu ve ölçekleri tabi ki mimari anlamda çok tatmin edici ve heyecan verici oluyor. Kendi ofisinizi açtığınızda mimari anlamda aynı kalitede işlerin karşınıza çıkması çok kolay olamıyor. Biz ise prensip olarak işleri ayırt etmeden hepsine aynı heyecan ile yaklaşmak ve çalışmak modeli üzerinde durmaya çalışıyoruz. Bu anlamda mimari yarışmalar bizim bu heyecanı en çok hissettiğimiz konular olarak çok büyük önem taşıyor.

Burak Pelenk: İş yapma modeli olarak, mimarlık pratiğinin hizmet sektörü içerisinde yer aldığını kabul ediyoruz, “mimari tasarımın” dokunduğu her alan ve konuda söyleyecek sözü olan bir ofis olma yolunda çabalıyoruz. Yapı yapma gerekliliği, belirli bir ihtiyaçtan doğar ve bu ihtiyacın mimar için pratik anlamda önemi - ayrıcalığı olmamalıdır. Mimar ölçek veya önem sırası gözetmeksizin mesleki yetenek ve yetisini tüm projeler için sergilemelidir. Yaşadığımız ülke bizi zaman zaman etik ve psikolojik savaşların içerisinde bıraksa da iş yapma modelimiz bu kabullere bağlı kalmak üzerine devam ediyor.

Ezgi Tezcan: Genç bir ofis olarak Türkiye'de mimarlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz peki? Mimarlık genel anlamda nasıl bir yöne gidiyor ve bu gidişat içinde siz nasıl bir pozisyon alıyorsunuz?

Burak Pelenk: Türkiye'de herhangi bir şeyin gidişatına dair yorumda bulunmak ne kadar zorsa mimarlık ortamı için değerlendirme yapmak da bir o kadar zor. Güçlü bir sermayeye sahip olanlar, ihtiyaçları doğrultusunda mimarlarla karşılaşıyorlar ve neticede bu insanlar kendilerini güvende hissedip yatırım yaptıkça mimarlık ortamı da süregeliyor. Ama şu anda öyle bir durum var ki kimse risk almak, yatırım yapmak istemiyor. Öte yandan mimarlık ortamının kalitesine baktığımızda, tasarımı güçlü proje sayısı artıyor gibi görünüyor; yarışmaların sayısı artıyor, iyi tasarımlar görüyoruz ama yine de sokakta yürürken şehir her geçen gün daha çirkin görünüyor. Özellikle Kadıköy'de bizim çevremizde kentsel dönüşüm süreci hızla ilerliyor ve bir iki iyi apartman dışında kentsel nitelik çok zayıf ve tasarım kaygısı gösterenler de arada kayboluyor. Üretim sayısındaki hız, mimari kaygı güden yapılaşma sayısının çok üstüne çıkmış durumda. Ama öte yandan genç mimarlar açısından da iş imkanları göz önüne alındığında piyasada var olmamızı sağlıyor bu işler. Biraz da iyi tarafından bakmak gerekiyor, kimyada her şeyi normal koşullar altında hesap etmek gibi, işimizi de normal koşullar altında yaptığımızı varsayıyoruz ki nitelikli ve ilginç bir şeyler ortaya çıksın.

Eda Yazkurt: Bazı zamanlar Türkiye'de küçük bir mimarlık dünyası içinde yaşadığımızı düşünüyorum; takip ettiğimiz yayınları, siteleri, tanıdığımız insanları düşününce. Ve bu küçük dünyada umutlu bir hal içindeyiz, çünkü iyi işler yapılıyor; bizden önceki nesillere kıyasla oldukça fazla üretim var. O dönemde gerçekten mimari altyapısı olan, belli düşünsel açıları olan işler nerdeyse sayıyla yapılıyordu. Bu anlamda Türkiye'de mimarlık ciddi ölçüde gelişti fakat genele baktığımız zaman toplumdan bağımsız bir noktada yürüyor gibi. Küçük bir kesimde bu bilinç ve farkındalık var, bazı toplum kesimlerinin ilgisini yeni yapılan mimari yapılarla çekiyoruz ama bunun dışında toplumun büyük bir kısmı mimarlığın ne olduğunun farkında değil. İnşaat mühendisliği, mimarlık ve yapı yapmak bir görülüp sadece maddiyata göre kıyaslanıyor. Dolayısıyla şehirlerde o beklenen düzelme hiçbir zaman olamıyor. Yurtdışında çok nitelikli yapılarla dolu sokaklarda yürümekle Türkiye'de bir tane iyi tasarlanmış bina arayarak yürümek arasında çok ciddi duygusal fark var. Ama çözüm de toplumsal gelişmeyle alakalı. En azından mimari gelişim sürdüğü için bunun zaman içinde topluma da yayılacağını düşünüyorum çünkü yeni ve değişik yapılar görmeye başladıkça sorgulama mekanizması da gelişecektir; fakat maalesef süreç yavaş gelişiyor.

Ezgi Tezcan: Mimarlık okullarıyla da ilişkiniz devam ediyor. Mimarlık ortamının aktörleri ve akademisyenlerin işbirliği içinde öğrencilerle buluşmasının olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burak Pelenk: Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğrencilik yıllarımda; İhsan Bilgin, Emre Arolat, Han Tümertekin gibi yıldız isimler proje derslerinde proje yürütücülüğü yapmışlardı. Ve bu birliktelik o zaman çok iyi işlemişti; iyi de meyveler verdi. Fakat şu anda mimarlık öğrencileri ve fakülte sayısındaki artış sonucunda bu durum aynı kalitede sonuçlanabiliyor mu emin değilim. Özel okullarda mesela, tüm imkanlar sağlanıyor; insanların eğitim aldığı yerler-koşullar dahi güzel mimarlık ürünlerine dönüşmeye başladı. Prensip olarak bu birlikteliğin yararlı olduğunu düşünüyorum tabi ki ama çok fazla okul var, çok fazla mimar çıkıyor bu okullardan ve ne yazık ki günün sonunda nitelik her sene düşüyor. Öte yandan geçtiğimiz dönemlerde mimari yarışma dünyasından bir ekip olarak Kayseri'de stüdyolara katılmıştık, oradan çok iyi dönüşler aldık; öğrenciler de ekip kurdular, aralarından yarışmalara katılanlar oldu. İletişimimiz, fikir alışverişimiz devam etti. Böyle güzel karşılıkları mutlaka ki oluyor. Biz de öğrencilerle daha yakın ilişki kuruyoruz ki bu durum tabi ki çok olumlu.

Eda Yazkurt Pelenk: Türkiye'de öğrencilerin seçme-yerleştirilme sisteminden kaynaklanan pek çok sorun var. Mimarlık fakültelerinde kapasite de gün geçtikçe artıyor, bu nedenle tesadüfen o bölüme girmiş insan sayısı da giderek artıyor. Dolayısıyla zaten içlerinden gelen özel bir heyecan olmadığında, üstüne üstlük okullar da bu heyecanı tetikleyemediğinde problemli bir durum oluşuyor.

İlginç olan şu ki, ülkedeki eğitim sorunlarına cevap bulmak için herkes birbirini eğitmeye başlıyor. Özellikle çok genç yaşında okul biter bitmez piyasaya atılan arkadaşlarımız var, çok ciddi sorunlarla yüzleşiyorlar; biz on sene başka ofislerde deneyim elde ettikten sonra ofis açmış olsak da bizim için de aynı sorunlar geçerli. Herkes ülkede mesleği yaparak öğrenmeye çalışıyor. Bu insanlar da öğrendikleri kadarını eğitim sistemine geri döndürmeye çalışıyorlar. Aslında eğitmen olmak için bu duruma özel bir ilginiz ve donanımınız olması beklenirken Türkiye’de neredeyse bütün mimarlar okula dönüp ders veriyor. Okullarda ciddi eksikler var, çok fazla öğrenci var ve hoca sayısı az; buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Bu sistem bir çark gibi işliyor, herkes kendi öğrendiğini ortaya koyuyor; birlikte yeniden öğreniyoruz.

Ezgi Tezcan: Bildiğini ve öğrendiğini karşıdakine aktararak ilerlemek usta-çırak ilişkisini yeniden mi kuruyor böylece?

Eda Yazkurt: Sistem usta-çırak ilişkisi gibi işliyor olsa da “usta” olacak kadar deneyim ve donanıma hiçbirimiz sahip olamayız bu kadar genç yaşlarda. Usta da çırak da piyasa ve eğitim koşulları içerisinde kendisi öğrenip, öğrendiğini yanındakine öğretiyor. Bu durum da herkese bir heyecan getiriyor sanıyorum.

Ezgi Tezcan: Peki, Buda Mimarlık olarak geleceğe yönelik hedefleriniz neler?

Burak Pelenk: Ofisin kurulma aşamasında okuduğum bir makalede; yeni ofis açmayı planlayan bir kişinin, mutlaka iş yapma stratejinin belirlemiş olması gerek diyordu. Bugün bu metin benim hala aklımda ve henüz statik bir stratejimiz yok. Sahip olduğumuz en güçlü noktanın, iyi tasarımı en kısa zamanda çıkarabilme yetisinin üzerine gidiyoruz. Temel hedefimiz de bu yönde her seferinde daha nitelikli işler yapabilmek. İşimizin doğası gereği yaptığımızı da beğenmeyip hep daha iyisini arıyoruz.

Eda Yazkurt Pelenk: Mimarlık hayatımızdan çıkarabileceğimiz bir şey değil, kaldı ki böyle bir isteğimiz de yok, mesleğimizi severek yapıyoruz. Sevdiğimiz işleri de en iyi şekilde yapmayı hedefliyoruz. Ofis yapılanması özelinde neredeyse tüm hayatımızın geçtiği düşünülürse keyif aldığımız bir ortamda çalışmak bizim için çok önemli. Buda Mimarlık olarak ekibimizi zaman zaman proje bazlı farklı ekiplerle de bir araya gelerek devamlı canlı tutmayı amaçlıyoruz. Örneğin Kolektif Mimarlar ile birlikte çalışmalarımız sürüyor. Hem kendi ekibimiz hem farklı ekiplerle bir araya gelmek oldukça fazla bilgi ve deneyimin paylaşılabilmesi anlamında çok büyük bir değer taşıyor.

Bu Ayın Bülteninden

bbfd5577441693d40b4eda3ebd642303
Proje

Doğanın Teknolojisi

Doğayla bütünleşik, çok yönlü bir mimari programa sahip Domein Oogenlust kampüsü, ticari birimleri, ofisleri ve sergi alanlarını içeriyor. Tasarımı Architecten|en|en ofisi tarafından gerçekleştirilen yapıda doğa, teknolojinin üstlendiği işlevleri yeniden devralıyor.

İncele Angle Right
ce741757f070d5e3e5e71f9c8f1da313
Haber

WAF 2016 Kazananları Belli Oldu

16-18 Kasım tarihleri arasında Berlin’de düzenlenen Dünya Mimarlık Festivali kapsamında Tabanlıoğlu Mimarlık Beyazıt Devlet Kütüphanesi ile “Yeni ve Eski” kategorisinde ödülün sahibi oldu.

İncele Angle Right
43f02b0451e56e4b77cd811b735e09a1
Haber

Kalebodur ile Mimarlık Programı Devam Ediyor

Kalebodur ile Mimarlık programı Cüneyt Özdemir’in sunumuyla yayınlanmaya devam ediyor. Programın yeni bölümlerini her Cuma Youtube kanalı üzerinden takip edebilirsiniz.

İncele Angle Right
7b7ce820e2d5ad9f302e5483f4d7cad6
Haber

Mimarlık ve Edebiyat

İstanbulSMD ve Kalebodur'la Pazartesi Konuşmaları Mimarlık ve Edebiyat etkinliği, Cem Erciyes ve Ahmet Ümit'in katılımıyla gerçekleşti.

İncele Angle Right